21 MayısAnmakYazılarSürgünün Sonuçları ve Geri Dönüş Konusu

Sürgünün Sonuçları ve Geri Dönüş Konusu

Özdemir Özbay


Sürgün ve Soykırım; Kuzey Kafkasya insanının belleğinde acı ile yer etmiş iki sözcüktür. Sözlüklere baktığımızda Sürgün (Tehcir): “1-Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse veya topluluk, 2-Bu biçimde sürülme işi ve bu işin sonucu” şeklinde tanımlanmaktadır. Soykırım (Genocide): “Bir insan topluluğunu, ulusal, dinsel, politik vb sebeplerle yok etmek” olarak tanımlanmaktadır.

Tarih boyunca pek çok dış saldırılara uÄŸrayan “Kafkasya’da 18 ve 19. yüzyıllarda yoÄŸunlaÅŸan Çarlık Orduları saldırılarına direnmeye çalışan Çerkes boyları, 19. yüzyılın ilk yarısında, dönemin en güçlü devletlerinden olan Çarlık Rusyası’na karşı çok kanlı bir biçimde vatanlarını korumayı sürdürmeye çalışmışlar ise de, yüzyılın ikinci yarısında çok büyük kayıplar vererek güçsüz düşmüşlerdir. Ä°ÅŸgal edilen tarihi topraklardan sürülen halk, Osmanlı topraklarına sığınmaya baÅŸladı, sürgünün en yoÄŸun dönemi 1863-1864 yılları oldu. 21 Mayıs 1864’te sürgün Çerkes nüfusunun  %80’ini kapsar düzeye ulaÅŸtı.

Kuzey Kafkasya’dan Çerkeslerin sürülmesi olayı Dünya tarihinin en büyük trajik olaylarından biridir. O günkü koşullarla hiç de yeterli olmayan Rus, Osmanlı ve İngiliz gemilerine adeta istif edilen Çerkesler, Karadeniz’deki Osmanlı limanlarına, liman olmayan boş alanlara, özellikle de Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop, Kefken, Varna yöreleri ile İstanbul ve Ege adalarına döküldüler. Sürgüne uğrayıp vatanını terk eden nüfusun 1.500.000 civarında olduğuna ilişkin bir mutabakat vardır. Bu nüfusun %30 kadarı açlık, hastalık ve deniz kazaları nedeni ile yollarda telef olmuştur. Halen Anadolu’nun değişik yörelerinde toplu Çerkes mezarlıklarına rastlamak olasıdır.

Sürgün yaşamında, uygulanan iskan politikaları doğrultusundaki dağınık yerleşim, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ile tam bir parçalanmaya dönüşmüştür. Başlangıçta yalnızca coğrafi uzaklık anlamına gelen dağınıklık, bu kez ülkeler arası bir boyut kazandı. Sürgündeki Çerkes halkı Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail, Mısır, Irak, Lübnan, Kuweit, Libya, Yunanistan, Makedonya, Kosova’da ve buralardan göç etmiş olarak da Amerika ve Avrupa’da, daha doğrusu dünyanın kırktan fazla ülkesinde yaşamak zorunda bırakıldı. Bu parçalanmış yaşam biçimi Çerkes halkının özgün kültürünü, dilini hızla yok olma sınırına yaklaştırmaktadır. Oysa Kafkasyalıların ulusal ve kültürel dinamikleri, özellikle atayurtlarına karşı duydukları özlem, hiçbir zaman sönmemiştir. Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız Sürgün ve Soykırım sözcüklerinin taşıdığı acılardan, getirdiği yıkımlardan hemen sonra umut, aydınlık ve gelecek için halkımızın bel bağladığı sözcük ise “Dönüş”tür. 1864 büyük sürgününün hemen arkasından atayurduna dönüş düşüncesi Çerkes insanının büyük İDEA’sı olmuştur. Bu düşüncenin hiç kesintiye uğramadan yaşatıldığı ve günümüz kuşaklarına ulaştığı gerçeğinin birçok kanıtı vardır.

Atalarımızın Osmanlı topraklarına yerleşerek yaralarını sarmasından hemen sonra, örgütlenmeye başladığını, atayurduna kavuşmak fikirlerini yaymak için Ğuaze gazetesini ve daha başka yayınları çıkarttığını, Çerkes Teavun Cemiyeti’nin bu konuda çalışmalar yaptığını, zamanın padişahına dönüş için resmi başvuruların yapıldığını, bu konuda yoğun çaba harcandığını belgelerle bilmekteyiz.

Hiçbir zaman sönmeyen, Atayurduna dönüş ateşi, cumhuriyetin ilk yıllarında, Tek Parti Yönetimi döneminde küllenmek zorunda idi. Bırakınız dönüş sözcüğünü, coğrafya ismi olan “Kuzey Kafkasya” sözcüğü bile kullanılamadığı için, cumhuriyet döneminde ilk kurulan derneğimizin adı “Dost Eli Yardımlaşma Cemiyeti” idi. 1961 Anayasasının getirdiği nispeten daha özgür ve demokratik ortamda, 1961 yılında Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği kuruldu. Bu tarihi, diğer derneklerimizin kuruluşu izledi. Giderek 1970’ten itibaren atayurdu ile yazışma, haberleşme, tek tük de olsa ziyaretler başlayınca 1920’li, yıllardan başlayarak küllenmiş olan Dönüş Ateşi yeniden parladı. Yeniden umut oldu, hasretle sözü edilir oldu. Kuzey Kafkasya ile ilgili bilgileri, ilk ciddi yazıları, saygıdeğer büyüğümüz İzzet Aydemir’in çıkarttığı “Kafkasya-Kültürel Dergi”de bulmaya başladık. 1970’li yıllarda tamamen amatörce bir deneme olarak yayımlanan “Kamçı” gazetesi 12 Mart ara rejimi nedeni ile 12 sayılık deneme süresini tamamlayamadan 7. sayısından sonra yayınını durdurmak zorunda kaldı. Ankara’da çıkartılan “Nartların Sesi” gazetesi de aynı akıbete uğrayarak 12 Eylül hareketi ile kapatıldı. Bu iki küçük gazetede yine atayurt ve ürettiği kültür, diasporadaki sorunlar, atayurda duyulan özlem yoğun bir biçimde izlenmiştir. Bu arada Dönüş Düşüncesi’ni daha detaylı bir biçimde işleyen, daha profesyonelce yaklaşımlar öneren Yamçı Gazetesi varılması gereken hedef olarak “Çerkes halkının kendi topraklarında kendi kaderini tayin etme hakkının bulunduğu, Dönüş’ün bu anlamda Çerkes halkının kendi kaderini tayin etmesi olduğu” ilkesinden hareketle en kısa zamanda dönebilecek herkesin atayurduna dönmesini göstermiştir. Bu fikir bugün de zaman zaman çeşitli yayın organlarında yer almaktadır.

Bu açıklamalardan sonra, saygıdeğer panel katılımcılarının kendi yorumlarına, duygularına, düşüncelerine yorumsuz bir biçimde bazı uluslararası belgelerin konuyu ilgilendiren bölümlerini sunmanın yararlı olacağı inancındayım;

I- Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10.12.1948 tarihinde ittifakla ve 217 sayılı kararı ile kabul ettiği “İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ” 6.4.1949 tarih ve 3/9119 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’de de ilan edilmiş, 29.5.1949 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve Türk İç Hukuku haline gelmiştir.

1. Beyannamenin 1. Maddesi: “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”

2. Beyannamenin 2/1. Maddesi: “Herkes ırk, renk, cins, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.”

3. Beyannamenin 8. Maddesi: “Her şahsın kendisine anayasa veya kanun ile tanınan ana haklara aykırı muamelelere karşı fiili netice verecek şekilde milli mahkemelere müracaat hakkı vardır.”

4. Beyannamenin 12. Maddesi: “Hiçkimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz kalamaz. Herkesin bu tecavüz ve karışmalara karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır.”

5. Beyannamenin 13/1. ve 13/2. Maddeleri: “Herkes herhangi bir devletin arazisi dahilinde serbestçe seyrüsefer ve ikamet eylemek hakkına haizdir.”

“Herkes, kendi memleketi de dahil olduğu halde, herhangi bir memleketi terk etmek ve memleketine tekrar dönmek hakkına haizdir.”

6. Beyannamenin 19. Maddesi: “Her ferdin fikir ve ifade hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.”

7. Beyannamenin 28. Maddesi: “Herkesin işbu beyannamede derpiş edilen hak ve hürriyetlerin tam tatbikini sağlayacak bir sosyal ve milletlerarası nizama hakkı vardır.”

8. Beyannamenin 30. Maddesi: “İşbu beyannamenin hiçbir hükmü, içinde ilan olunan hak ve hürriyetlerin bir devlet, zümre veya fert tarafından yok edilmesini güden bir faaliyete girişmeye veya bilfiil bunu işlemeye herhangi bir hak getirir mahiyette yorumlanamaz.”

II- Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Sözleşmesi:

Avrupa Konseyi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilan ettiği hak ve hürriyetlere kendi üyeleri tarafından fiilen riayet edilmesini sağlamak maksadıyla “İNSAN HAKLARINI VE ANA HÜRRİYETLERİNİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞME”yi hazırlamış, bu sözleşme 4.11.1950 tarihinde Roma’da imzalanmıştır. Sözleşme 3.9.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne sonradan ilave edilen haklar ve hürriyetlerle ilgili ek protokol 20.3.1952 tarihinde Paris’te imzalanmış ve 18.5.1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye 10 Mart 1954 tarih ve 6366 sayılı kanunla bahis konusu sözleşme ve ek protokolü onaylamıştır. Onay belgesini 18.5.1954 tarihinde Avrupa Konseyi’ne sunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Divanı’nın zorunlu yetkilerini tanıyan beyanlarını ise önceden yapmamıştır. Örneğin, kişisel başvuru hakkı ve benzeri bazı maddelere önce çekince koymuştur. Türkiye’de sözleşmeye karşı ilginin artması, Türkiye’nin ilk kez bireysel başvuru hakkını 28.1.1987 tanıması sonucunu getirmiştir. 20.1.1990 tarihinde de Divan’ın zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.

1.Sözleşmenin 1. Maddesi: “Yüksek akit taraflar, kendi kaza haklarına tabi bir ferde işbu sözleşmenin birinci faslında tarif edilen hak ve hürriyetleri tanırlar.”

2.Sözleşmenin 2. Maddesi: “Hiçkimse işlendiği zaman milli veya milletlerarası hukuka göre bir suç teşkil etmeyen bir fiil veya ihmalden dolayı mahkum edilemez.”

3.Sözleşmenin 8/1. Maddesi: “Her şahıs hususi ve ailevi hayatına, meskenine ve muhaberatına hürmet edilmesi hakkına maliktir.”

4.Sözleşmenin 11/1. Maddesi: “Her şahıs asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve başkaları ile birlikte sendikalar tesis etmek ve kendi menfaatini korumak üzere sendikalara girmek, hakkı dahil olmak üzere, dernek kurmak hakkına haizdir.”

5.Sözleşmenin 14. Maddesi: “İşbu sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerden, istifade keyfiyeti, bilhassa cins, ırk, renk, dil, din, siyasi ve diğer kanaatler, milli ve sosyal menşe, milli bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi bir durum üzerine müesses hiçbir tefrike tabi olmaksızın sağlanmalıdır.”

6.Sözleşmenin 64. Maddesi “Bu sözleşmenin imzası veya tasdik belgesinin tevdii anında her devlet sözleşmenin muayyen bir hükmü hakkında, o zaman kendi ülkesinde mer’i olan bir kanun bu hükme uygun bulunmaması nisbetinde ihtirazi kayıt koyabilir. İşbu madde umumi mahiyette ihtirazi kayıtlar konulması, selahiyetini bahşetmez.”

III- Helsinki Avrupa Güvenliği ve İşbirliği Konferansı:

3 Temmuz 1973’te Helsinki’de başlayıp, 18 Eylül 1973’ten 21 Temmuz 1975’e kadar Cenevre’de çalışmalarını sürdüren ve 30-31 Temmuz-1 Ağustos 1975’te üst düzeyde yeniden Helsinki’de toplanıp belgelerin onaylanması ile sonuçlanan uzun ve zorlu bir çalışmanın son halkasıdır. 33 Avrupa devleti ile ABD ve Kanada katılmıştır. Katılan devletlerin devlet ya da hükümet başkanlarınca onaylanan “Nihai Belge”de yer alan ve konumuzu ilgilendiren bölümler şöyledir:

1. “VII. Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlüklerini de kapsar bir şekilde insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı”

2. “VIII. Halkların haklarının eşitliği ve kaderlerini kendilerinin saptamaları hakkı”

3. “Ulusal azınlıklar veya bölgesel kültürler; katılan devletler, eğitimin türlü alanlarında aralarındaki işbirliğine, ulusal azınlıkların veya bölgesel kültürlerine bulunabileceği katkının bilinci ile, ülkelerinde böyle azınlıklar veya kültürler varsa, bu katkıyı üyelerinin yasal çıkarlarını göz önünde tutarak kolaylaştırmak niyetindedirler” denmiştir.

IV. Yeni Bir Avrupa İçin Paris Yasası:

1975 yılında Helsinki Nihai Senedi’nin imzalanması ile başlayan ve bloklar arası gerginliğin bütün ağırlığı ile devam ettiği bir dönemde büyük umutlar bağlanan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı süreci 19-21 Kasım 1990 tarihinde 34 üye ülkenin katılımıyla toplanan Paris Zirvesi ile noktalanmış; soğuk savaşı resmen sona erdirerek Avrupa için barışa, temel hak ve hürriyetlere, karşılıklı anlayış ve işbirliğine dayalı, demokratik bir geleceğin ana hatlarını üye ülke devlet ya da hükümet başkanlarının imzaladığı Yeni Bir Avrupa İçin Paris Yasası ile tescil edilmiştir.

Yasanın konumuz açısından önem taşıyan bölümleri şöyledir:

1. “İnsan Hakları, Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü” başlıklı bölümün “Ayrım Gözetmeksizin Herkesin” alt başlıklı beşinci paragrafı: “ayrım gözetmeksizin herkesin düşünce, vicdan, din ya da inanç hürriyetine, ifade hürriyetine, örgütlenme ve toplantı düzenleme hürriyetine, seyahat hürriyetine sahip olduğunu”

2.Yine aynı bölümün 9. paragrafında “ulusal azınlıkların etnik, kültürel, dil ve dini kimliklerinin korunacağını, ulusal azınlıklara mensup kişilerin bu kimliklerinin ayrıma tabi tutulmaksızın ve kanun önünde tam bir eşitlikle, hür olarak ifade etmeye, korumaya ve geliştirmeye hakları olduğunu teyid ederiz”

3.“Taraf Devletler Arasında Dostane İlişkiler” başlıklı bölümün 8. paragrafının son kısmında “halkların eşit haklara sahip olduklarını ve Birleşmiş Milletler Yasası ile uluslararası hukukun devletlerin toprak bütünlüklerini konu alanlar dahil, ilgili normlarına uygun olarak, kendi kaderlerini tayin hakkına sahip bulunduklarını tekrar teyid ederiz” denilmektedir.

Bütün bu uluslararası belgeler Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği (şimdi onların halefi olan Rusya Federasyonu ve Gürcüstan) için iç hukuk haline gelmiş ve yürürlükte bulunan yasalar gibi geçerli kurallar olmaktadır.

Uluslararası belgelerden sonra, dilerseniz bir nebze de Rusya Federasyonu’nda ve Kuzey Kafkasya’da “Dönüş” fikri doğrultusunda meydana gelen değişikliklere bir göz atalım.

I. Bugünkü Rusya, Çerkes halkının 19. yy.’da Kafkasya savaşlarındaki mücadelesinin, kendi bağımsızlık ve özgürlük mücadeleleri olduğunu, ayrıca savaşların doğurduğu, olumsuz sonuçların giderilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Kafkas savaşlarının sona ermesinin 130. yıldönümü olan Mayıs 1994’te Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Nikolayeviç Yeltsin’in Kafkas halklarına hitaben yayınladığı bildiride bu gerçekler açıkça ifade edilmiştir. Bu başarı Kuzey Kafkasya’daki cumhuriyetlerimizin yöneticilerinin başarısıdır.

Ayrıca Rusya Devlet Duması (parlamento)nın 8 Aralık 1995 tarihinde kabul ettiÄŸi “Rusya Diasporası’na Yardım ve SoydaÅŸ Haklarının Korunması”na iliÅŸkin deklarasyonda da bu gerçekler bir kez daha ifade edilmekte ve onaylanmaktadır. Bu deklarasyonun tamamı, Adığey Cumhuriyeti CumhurbaÅŸkanı Sayın Aslan Carım’ım dünyada yaÅŸayan tüm soydaÅŸlarımıza sesleniÅŸi, Rusya Federasyonu Yüksek Meclisi’nce çıkartılan 28. 11. 1991 tarihli, 1948-1 sayılı kanunun “Rusya Federasyonu VatandaÅŸlığı” hakkındaki 19. maddesi, Adığey Cumhuriyeti anayasasının konuyla ilgili 10. maddesi, Adığey Cumhuriyeti Parlamentosu’nun 29 Mayıs 1997 tarihinde kabul ettiÄŸi “Adığey Cumhuriyeti’nin Anayurda Dönüş Yapanlar (Repatriant) Kanunu”nun tamamı, Adığey Cumhuriyeti’nde yaÅŸayan Dönüş Yapanların Kimi Yasal Haklarına Ä°liÅŸkin Adığey Cumhuriyeti BaÅŸkanlık Kararnamesi, (3.11.1997 tarih ve 258 sayılı) bu kararnamenin eki olan Repatriant Belgesi’nin bir örneÄŸi, Adığey Cumhuriyeti’nin 17.7.1996 tarihli ve 100 no’lu BaÅŸkanlık Kararnamesi’nin eki olan “Adığey Cumhuriyeti’ne Gelenlerin Oturum Hakkı Elde Edebilme Usuller Hakkında Yönetmelik” gibi bütün bu belgeler Ruşça, Çerkesçe, Türkçe ve Arapça olarak toparlanıp bir kitapçıkta basılmış ve diasporadaki kuruluÅŸlarımıza gönderilmiÅŸtir. Bütün bu belgeler zaman zaman KafDer Bülten ve Nart Dergisi’nde yayımlanmıştır. Daha detaylı bilgi edinmek isteyenler bu detayları KafDer Genel Merkezi’nden öğrenebilecektir. Aslında bütün bu belgelerin bir kitapçık halinde yayımlanmasının da gerekeceÄŸi inancındayım. Çok uzun zaman alacağı için bu konuÅŸmamda detaylarına giremeyeceÄŸim tüm bu belgelerin Adığey Cumhuriyeti’nce hazır hale getirilmesi “Dönüş”ün Atayurdu cephesi açısından büyük bir aÅŸamadır. Aynı hazırlıkların diÄŸer cumhuriyetlerimizce de en kısa zamanda ele alınarak Adığey Cumhuriyeti düzeyine getirilmesi dileÄŸimi  belirtmeden geçemeyeceÄŸim.

Dönüş’ün hukuksal altyapısı olan bütün bu belgeler yeterince diasporada yaşayanlara duyurulabilmiş değildir. Bu önemli görevin yerine getirilmesinde Kafkas Derneği Genel Merkezi’ne ve şubelerine büyük görevler düşmektedir, öte yandan bütün bu belgelerin vatandaşı olmakla gurur duyduğumuz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını yitirmeksizin Kafkasya’ya dönüş olanağını sağlar mahiyette hazırlanmış olması sevindiricidir.

Dönüş Düşüncesi ve eyleminin Atayurdumuz cephesinden hazırlanan bu altyapısını açıkladıktan sonra, çok önemli bir başka uluslararası belgeden bahsetmeden geçemeyeceğim.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Azınlıkların Korunması ve Ayrımcılığın Engellenmesi Alt Komisyonu’nun 28 Ağustos 1997’de aldığı 1997/31 sayılı kararı, özetle “tüm devletlerden kendi yurdu veya daha önce yaşadığı bölgeye dönüş hakkının uygulanması ve yaygınlaşmasının, mültecilerin ve ülke içinde yerlerinden edilenlerin acılarının engellenmesi ve sorunlarının çözümü için en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini göz önüne alarak ….. Tüm devletlerden dönüş hakkına ve vatandaşlık hakkına saygı duymalarını ve bunları desteklemelerini ister.” hükmünü getirmiştir. Bu önemli belge Nart Dergisi’nin Eylül-Ekim 1998 tarihli 9. sayısında yayımlanmıştır.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız ulusal ve uluslararası belgelerde, hukuk normlarda açıkça yer alan “Dönüş” dışında Çerkes halkının asimilasyon bataklığından kurtarılmasını sağlayacak farklı hiçbir görüş hala üretilememiştir; üretilmesi de mümkün değildir. Dönüş olayı iki açıdan önemi artarak halen gündemdedir:

1. Kuzey Kafkasya’daki cumhuriyetlerimizin demografik sorunlarını çözerek güçlenmelerini sağlamak için tek yol hangi aşamalardan hangi engellerden aşarsa aşsın, Dönüş’tür. Dönüş’ün Atayurdu kanadında hukuksal altyapısını oluşturan yukarıda sözünü ettiğimiz düzenlemelere emeği geçen başta Sayın Cumhurbaşkanı Aslan Carım ve bugün mutlu ve kıvanç dolu bir yaşamı atayurdunda sürdüren dönüşün ilk temsilcileri sevgili arkadaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

2. Çok hızlı bir biçimde yok olmakta ivme kazanan diaspora Çerkeslerinin ve diasporadaki Çerkes kültür ürünlerinin atayurduna dönüşü bu açıdan da daha acil ve zaruri olmaktadır.

 

Geldiğimiz bu aşamadan sonra bence yapılması gereken dönüş fikrini yeniden tartışmak değil, dönüşü hızlandıracak sağlıklı politikalar üretmektir. Dönüşün altyapısını oluşturacak sosyo-ekonomik girişimleri realize etmektir. Toplumumuzun diaspora kesimindeki yeni örgütlenmelerin bu anlamda ele alınması gerekmektedir.

Tüm derneklerimize, kurulu veya kurulmakta olan vakıflarımıza, tüm bireylerimize bu yolda zor ve o denli de kutsal olan görevler düşmektedir. Atayurdumuza dönüş için çıktığımız kutsal yolumuzun kutsal, aydınlık, pürüzsüz olması dileÄŸiyle hepinizi saygıyla selamlar, teÅŸekkür ederim.  


Kaynak: Özdemir Özbay, "Sürgünün Sonuçları ve Geri Dönüş konusu", Nart Dergisi, Sayı 12, Mart Nisan 1999, ss. 29-34.